Kadıköy’ün lezzetlerinde bugün geçmişi 4 bin yılı bulan bir lezzetin, turşunun peşindeyiz. Kadıköy Çarşı içinde 1956 yılından beri aynı yerde hizmet veren, dört kuşaktır aynı işi yapan 85 yıllık Özcan Turşucusu’nun hikayesine tanıklık edeceğiz.
İkram Turşularından, Özcan Turşusuna 85 Yıllık Hikaye
1935 yılında Çankırı Eskipazar’dan İstanbul’a gelen Mehmet Özcan bey Tahtakale ve Söğütlüçeşme’de dükkanı olan turşucu Hakkı Usta’nın yanında çalışır. O yıllarda Kadıköy’ün bilindik bir diğer turşucusu da Kadıköylüler’in “tuhaf adamdı, eli turşu, suratı sirke satardı” dedikleri Mardik Efendi’dir. Kimi kaynaklar Mehmet beyin bir süre de bu huysuz ihtiyar ile çalıştığını söylese de şirketin web sayfasında bu bilgi yer almamaktadır. Her neyse, biz hikayemize geri dönelim. Yıllar geçer, Hakkı Usta’nın mesleğe vedası ile dükkanını devir alan Özcan bey, bugün de hizmet verdikleri dükkanlarına 1956 yılında taşınır. Vefat ettiği 1984 yılına kadar oğulları ile birlikte turşularını İkram markası ile satar. Vefatı sonrasında tezgahın başına oğlu Niyazi bey ve çocukları Adem, Bahattin ve Fikret beyler geçer. 1985 yılında İkram olan ticari isimleri soyadları olan Özcan ile değiştirilir. Aslında bu kurumsallaşma yolunda bir değişimin işaretidir. Bugün kapıdan içeri giren herkese güler yüzle hizmet edip, ikramlarda bulunan müessese Kadıköy Çarşısı’nda turşu sevenlerin asla vazgeçemediği adrestir. Ürünleri arasında herkesin bildiği turşu çeşitlerinin yanında, Balkan mutfağının vazgeçilmezi, Somborka Biberi, Süt, Kaymak, Peynir ve Tuz ile yapılan Soka Turşusu da hayır denilemeyecek ve mutlaka denenmesi gereken bir tattır.
Hayır Denilemeyecek Bir Tat
Hayır denilemeyecek bir tat demişken, İstanbul’daki son günlerini Kadıköy Çarşı’daki evinde geçirmiş olan şair Nazım Hikmet’in Moskova günlerinde ‘Saçları saman sarısı kirpikleri mavi kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı …’ diye anlattığı Vera hanımı birlikteliğe nasıl ikna ettiğine dair yakınlarda okuduğum bir hikayeyi aktarmadan bu yazıyı bitirmeyeyim.
Vera hanımı gördüğü anda etkilenen Nazım Hikmet, bir şairden beklenecek her türlü romantik kuru yapsa da, baştan çıkarmaya muvaffak olamaz. Her türlü girişimi nezaketle red edilirken, Vera hanımın Moskova Sinema Enstitüsü Senaryo Bölümü’nde birlikte çalıştığı bir Türk arkadaşı Nazım Hikmet’in kulağına kendisi ile ilgili bir sırrı fısıldar. O sır, ne Vera’nın en sevdiği çiçek, ne en sevdiği müzisyen, ne de en sevdiği şiirdir. Sadece Türk yemek kültürüne aşina Vera hanımın çiroz ve turşuya olan düşkünlüğüdür. Bu sırrı öğrenen Nazım’ın elinde bir turşu kavanozu ile gelmesi dillere destan Nazım – Vera aşkının başlangıcı olur.
İstanbul, 07 Ocak 2021
gezmekyetmez