“Nerdeee o eski İstanbul” sözünü 20-25 yıl öncesinde sıkça duyardık. Değişen İstanbul’a karşı, eski günleri yad eden, yaşlı başlı insanların diline pelesenk olmuş bir ifade idi. Biraz umut, çokça da geçmişe özlem barındırırdı.
Kuruluşu 90 yıl öncesine giden Rejans Lokantası’nın dar, dik ve biraz da loş merdivenlerini çıkarken bu merdivenlerden kimler çıkmamış ki diye geçiyor aklımdan. En başta, Mustafa Kemal Atatürk, İspanya Kralı IV. Alfonso, Greta Garbo, Agatha Christie, Mata Hari, Cahide Sonku, Muhsin Ertuğrul, İbrahim Çallı ve birçoğu.
1917 Rus İhtilali sonrasında Türkiye’ye sığınan Beyaz Ruslar tarafından “Rejans Kahve, Lokanta ve Çiçekli Bahçesi” adıyla kuruluyor. Lokanta ismini Fransızca zarif anlamına gelen kelimeden alıyor.
Birçok kaynakta, açıldığı yıllarda Rus İhtilali’nden kaçan Çarlık Ordusu generallerinin ve güzel slav kızlarının hizmet ettiği yazılıdır.
Merdivenlerin sonunda in ve cinin top oynadığı bir resepsiyon karşılıyor bizi. Yol gösteren olmayınca, devasa kapıları iterek içeri giriyoruz. Muhteşem bir salon ve boş masalar bizi karşılıyor.
Girişin sağında, 1938 yılından beri kimseye verilmediği söylenen ve üzerinde “Sonsuza Kadar Rezerve” yazan, tek kişilik servis ile, biraz beyaz leblebi eşliğinde 35’lik Kulüp Rakısı’nın hazır bekletildiği, Atatürk’e adanmış 2 numaralı masa hoş bir ayrıntı olarak dikkatimizi çekiyor. Bu arada bir eleştiri maksadıyla değil, sadece meraklısı için küçük bir not olarak Kulüp Rakısı’nın 1939 yılında üretilmeye başlandığını ekleyelim.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında mekan Alman ve İngiliz istihbarat mensuplarının boy gösterdiği bir yer halini almış. Hal böyle olunca da, mekanın müdavimlerinden biri Almanya Büyükelçisi Franz von Papen oluyor. 1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesinde önemli rol oynayan bu devlet adamı, 1939-1944 yılları arasında Türkiye’de görev yapar.
Lokanta, hem görüntüsü ile, hem de hikayesi ile 1939 yılında başrolünü Greta Garbo’nun oynadığı Ninotschka (Gülmeyen Kadın) adlı komedi filminde kendine yer bulur. İkinci Dünya Savaşı döneminde çekilen film, Komünizm karşıtı çalışmalarından biridir. Hal böyle olunca da, Rusya ve uydu devletlerinde yasaklanır.
Filmin örgüsü şöyledir; üç Rus ajan, 1917 Rus Devrimi sırasında aristokrat ailelerden ele geçirilen mücevherleri satmak için Paris’e gelirler. Beyaz Rus asilzadesi Kont Rakonini üçlünün kaldığı otelde garson olarak çalışmaktadır (hikaye tanıdık geldi mi?). Konuşmalara kulak misafiri olur. Satışı engellemek için çeşitli girişimlerde bulunur. Mücevherlerin çalıntı olduğu iddiası ile konu mahkemeye yansır, satış gerçekleşmez. Başarısız olan üç Rus casusu cezalandırmak için Ninotchka (Greta Garbo) adlı başka bir casus Paris’e yollanır.
Tuhaf rastlantıya bakın ki, bu filmi Time dergisi için yorumlayan Whittaker Chambers adlı gazetecinin bir Rus casusu olduğu, uzun yıllar Ruslar adına bilgi topladığı sonraki yıllarda ortaya çıkar.
Rejans, yıllar sonra filmedekine benzer bir hukuksal sürece konu olacaktır. Zaman içerisinde lokantaya olan ilgi azalır, mekan köhneleşir. İşlerin kötü gitmesi yetmezmiş gibi binada kiracı olan işletmeciler, mal sahibi tarafından tahliye edilir. Birkaç sene sonra mekanı kiralayan yeni işletmeci lokantayı “1924 Rejans “ adıyla hizmete sokar. Rejans isim hakkının kendilerinde olduğunu iddia eden Sezener ailesi hukuksal yollara başvurur. Mekanın isminin bugün 1924 İstanbul olması bundan ötürüdür.
Yediğin içtiğin senin olsun, gördüklerini anlat bizde çok kullanılan bir tabirdir. Gördüklerimizi, hikayesini anlattığımız kadar yediklerimizden de bahsederek yazıyı bitirelim. Tarih boyunca mekan Rus Lokantası olarak anılsa da, Rus yemekleri kadar Fransız ve Osmanlı mutfağından da izler taşımış. Yeni işletmecisi Doğu Avrupa mutfağının sevilen lezzetlerini, modern yorumlarla birleştirmiş.
Yemeğe Izgara Patlıcan Sarma ile başladık. Cevizli keçi peyniri sarılmış patlıcan sarmalar oldukça yavandı. Tatmayanlar kesinlikle bir şey kaçırmış sayılmaz. Devamında Ispanak Pkhali denilen, nar, labne, muskat, ceviz ve ıspanak yaprakları ile yapılan bir salata tattık. Et sevmeyenler için kesinlikle tavsiye olunur. Ardından gelen Rus mutfağının klasik çorbası Borç Çorbası ise isteğe bağlı olarak dana kaburgalı veya sebzeli olarak iki farklı versiyonda sunuluyor. Sevdiğim bir çorba olsa da, bugüne kadar tattıklarım içinde harcıalem kategorisindeydi. Ana yemek olarak da, Kuzu Ciğer, Süt Dana Şinitzel ve Pırasa, Porçini Mantarlı Rus Mantısı Pelmeni’yi denedik. Ciğer yumuşacık, Şinitzel ise çıtır çıtırdı. Pelmeni ise mutlaka denenmeli. Rus lokantası klasiklerinden olan Sarı Votka ise maalesef beklentileri karşılamaktan uzaktı.
Her ne kadar lokanta, modern gezi kitaplarının kendileri için Kapalıçarşı’ya, Sultanahmet Camii’ne eşdeğer bir deneyim tanımlaması yapıldığını iddia etse de, bendeniz bu fikre katılamayacağım.
Özetle, bugüne kadar hiç gitmedi iseniz ve tarihi atmosferi koklamak istiyorum diyorsanız gidilebilir ama mekanın fiyatlarının yüksek olduğu uyarısını yapayım. En iyisi geçerken bir uğrayın, mekanı görün ve yemek yiyip, yememeye öyle karar verin.
İstanbul, 25 Ekim 2021
gezmekyetmez