Dünyanın bir çok ülkesinde farklı isimlerle anılır, adına müzeler kurulmuş, kimilerine göre bir şifa kaynağı, dolayısıyla eczanede bile satılmış, 15 asır önce ilk yapanların Bizans ve Persliler olduğu söylenir. Osmanlı sarayında son derece yaygın tüketilmiş olmasından mıdır bilinmez, geleneksel bir Türk tatlısı zannederiz. Farkındayım neden bahsettiğim bir bilmece gibi oldu, daha fazla bekletmeden söyleyeyim. Bahsettiğim lezzet bizim badem ezmesi, Avrupalılar’ın ise masapan veya marzipan dedikleri ağız sulandıran tatlıdan başkası değil.
Badem Ezmesi’nin Asırlık Markası
Her ne kadar geçmişi bu kadar tartışmalı olsa da, bu tatlının ülkemizdeki tartışmasız ustalarından biri Şekerci Cemilzade’dir. Tatlının menşeine dair tartışmaları bir tarafa bırakıp, bu asırlık şekercinin hikayesini aktaralım.
Asırlık dükkan hem zanaatkar, hem de sanatçı olan Udi Cemil bey tarafından 1883 yılında Şehzadebaşı’nda açılır. Bir taraftan lezzetli şekerler üreten Udi Cemil bey, diğer yandan musiki çalışmaları ile İstanbul’da musiki çevrelerinde kendinden bahsettirir. Şöhreti o kadar yayılır ki, 1898 yılında henüz 31 yaşında iken Mızıka-i Hümayun’un Türk Musikisi Bölümünde ud sanatkârı ve hocası olur.
Bir taraftan sanatı ile devleşen Udi Cemil bey, diğer yandan da zanaatı olan şekercilikle de kalpleri fetheder. O günlerde, Servet-i Fünun dergisinin başmakalesi Cemil beyi “Şehzadebaşı’nın eğlence ve zevk yerlerini sayarken Hafız Cemil Efendi’nin şekerci dükkânını unutmamak lazımdır. Her senenin ramazanına güzel reçeller, şuruplar ve bayramına şekerler, şekerlemeler takdim ederek dil damak tadına düşkün olanları memnun eden Şekerci Cemil Efendi bu Ramazan-ı Şerifde de ziyadesiyle gayret sarf etmiştir” diye övmektedir.
Şekerci Cemil’in Cemilzade Olması
Padişahın, sarayda hizmet edenlerin başka bir zanaatla uğraşmasını hoş karşılamaması nedeniyle şeker dükkanının adını “Cemil”den “Cemilzade”ye çevirir. Artık dükkanın yeni patronu Cemil beyin oğlu Mehmet Ali beydir. Yalnız o günlerde Mehmet Ali bey henüz 2 yaşındadır. Hal böyle olunca da, dükkanın sahibi değişir ama ustası değişmez. Cemil bey, şeker imalatına oğlu adına devam eder.
1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla Osmanlı başkentinde dengeler değişir, Saray’a yakınlığı ile bilinen pek çok isim gibi Cemil beyin de Saray hizmeti sona erer. Ancak, şekerlerinin ve müziğinin şöhreti tüm Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. 1909 yılında, gelen bir davet üzerine Cemil Bey ailesi ile birlikte Mısır’a gider. Kahire’de bir taraftan saray mensuplarına ud ve musiki dersleri verirken, diğer yandan da oğlu Mehmet Ali bey ile beraber şekerciliğe de devam eder.
İstanbul’dan Mısır’a Oradan da Kadıköy’e Uzanan Lezzet
Bugün dahi değişmeyen reçeteleri ile üretilen badem, fıstık ezmeleri ve lokumları “Cemil Bey Hassan Osmanlı Şekercisi” markası ile Kahirelilerin beğenisine sunulur ve kısa sürede herkes tarafından aranır hale gelir.
19 yıl boyunca Kahire’de yaşayan Cemil bey 1928 yılında, 61 yaşında vefat eder. Kahire’de gömülür. Cemil beyin oğulları Mehmet Ali ve Nurettin Beyler de babalarının ölümünden bir süre sonra, 1937 yılında İstanbul’a dönmeye karar verirler.
Yeni dükkanlarını Kadıköy’de Muvakkithane Caddesi, 25 numarada açarlar. Başta badem ezmesi olmak üzere tüm geleneksel lezzetlerini Kadıköylüler ve tüm İstanbullular’ın beğenisine sunarlar. 1977 yılında Mehmet Ali Beyin vefatı ile oğlu Satvet Cemiloğlu işi devir alırlar.
Kadıköy’deki Dükkanın Kapanışı
Muhteşem İstanbul fotoğrafları ile tanıdığımız Adnan Giz, Cemilzade için “bir zamanlar lokum ve şekerlemesi kadar melisalı saray limonatası ve ekşi karadut şurubu ile tanınan küçük şekerci dükkânı” derken, yazar Deniz Kavukçuoğlu ise “Kadıköylüler içine su katılmamış ‘halis’ meyve sularını ilk kez bu dükkânda tatmışlardı.” diye ekler. Karşı sırasındaki imalathanede üretilen badem ezmeleri ise Kadıköylüler tarafından aynı gün tüketilirdi. İmalathane daha sonraları ailenin Acıbadem’deki evinin alt katına taşınır. 1985 yılında ise 1937 yılından beri hizmet verdikleri dükkanı boşaltmak zorunda kalır Cemiloğlu ailesi.
Edebiyat Dünyasındaki İzleri
Cemilzade’nin sadece damaklarda değil, Türk Edebiyatı’nda da iz bıraktığını söylemek hiç yanlış olmaz. Füruzan’ın “Sevda Dolu Bir Yaz” adlı kitabında Cemilzade’den bahsedilir. Diğer yandan, İstanbul’a dair yazdıkları ile hatırladığımız Eser Tutel ise bugünlerde mağazalarda verilen ruhsuz naylon poşetler yerine “Cemilzade’nin nefis badem ezmelerini zarif kâğıt poşetlere yerleştirip vermesini” bir zarafet olarak tanımlar. Selim İleri de Cemilzade için “bizim bu mirasyedi savurganlığımıza itiraz ediyor” der.
İkinci Bahar
Bugün asırlık müesseseler listesinde yer alan Cemilzade’nin ikinci baharı on yıllık hasret sonrasında Fatma Cemiloğlu’nun ısrarı neticesinde Satvet beyin yeniden şeker kazanlarının başına geçmesiyle olur. Yeni dükkan ise 1995 yılında Selamiçeşme Cemil Topuzlu Caddesi’nde açılır. Kısa süre sonra (1997) Şaşkınbakkal Bağdat Caddesi’nde ikinci şube açılır. 2000 yılında işin başına ailenin dördüncü kuşak temsilci Barış Cemiloğlu geçer. 2001 yılında Etiler, 2010 yılında Nişantaşı şubesi hizmete girer. Bugün de, asırlık reçetelerle üretilen başta badem ezmesi olmak üzere lokum, akide şekeri, fıstık ezmesi geleneksel tatları özleyen lezzet tutkunlarına sunulmaktadır. Bu arada eski İstanbul yazıları ile tanıdığımız Sermet Muhtar Alus’un 1900’lerin başında İstanbul’daki unutulmaz lezzetleri anlatırken söz ettiği kestane şekerini de unutmamak gerektiğini belirteyim.
Aldığım badem ezmeleri ile eve doğru yola koyuluyorum. Buraya gelirken aklımı kurcalayan badem ezmesinin menşei sorusunun yerini şimdi bambaşka bir soru aldı. Arabayı kaplayan mis gibi badem kokusuna rağmen paketteki ezmelere elimi sürmeden eve varabilecek miyim? Zihnimi oyalamak için güftesi Udi Cemil beye, sözleri ise Türk Romanı’nın ünlü ismi Recaizade Mahmut Ekrem’e ait olan “Bir Nigah Et Ne Olur Halime Ey Gonca Dehen” adlı hicaz şarkıyı dinlemeye başlıyorum. Trafik sıkışıyor, kafam karışıyor. Ve parmaklarım içinde bulunduğum köprü trafiği gibi yavaş yavaş badem ezmelerine uzanıyor.
İstanbul, 8 Ekim 2020
Oğuz OTAY
gezmekyetmez.com