1836 yılında kurulan Beyaz Fırın’ın beşinci nesil işletmecisi Nathalie Stoyanof Suda hanımın zarif bir not eşliğinde yolladığı bu yılbaşı çöreği beni çok eskilere, çocukluğumun geçtiği Kurtuluş’a, daha doğrusu anılara götürdü.
O yıllarda “Kültür Mozaiği” sözü kullanılmazdı. En azından biz kullanmazdık. Aynı apartmanda, sokakta, mahallede birlikte yaşayan komşulardık. Farklı zamanlarda kutlanan bayramları, dini ve sosyal ritüelleri sorgulamaz, birlikte yaşardık. Yoksa besmele ile sofraya oturan Levon ağabeyi, bayramlarda Ali Muhittin Hacı Bekir lokum paketi ile kapımızı çalan Tantik (Hala)’i, Paskalya’da tokuşturulan renkli yumurtayı, yılbaşı gecesi soframızda olan Vasilopita (yılbaşı çöreği)’yı anlamak mümkün olamazdı.
Hazır yeri gelmişken sizlere çocukluğumdan gelen bir tad, koku olan Vasilopita’dan, yani yılbaşı çöreğinden kısaca bahsedeyim. Yılbaşı gece yarısı dualar eşliğinde yenilmek üzere pişirilen bu çörek ile alakalı ilk aklıma gelen hep mahalleyi kaplayan mahlep ve damla sakızı kokusu olur. Ha bir de, 9-10 yaşlarında iken hayran olduğum, alımlı, güzeller güzeli Mari ablanın “yılbaşı çöreğini yoğurmak için güçlü kuvvetli biri erkek gerekir” diye beni kandırıp, hamur teknesinin başına oturttuğunu hatırlarım. Yıllar sonra M. Yerasimos’un bir kitabında “Vasilopita sert un, güçlü kol ve sabır ister derler” cümlesini okumak ve yılbaşı çöreğinin hamurunu evin erkeklerinin yoğurulduğunu öğrenmek, yıllar önce Atina’ya göçmüş Mari ablayı gülümseyerek hatırlamama vesile olmuştu.
Yılbaşı Çöreği’nin bir de sürprizi olurdu. İçine fluri denilen uğur parası veya küçük bir altın konulur, çörek dağıtıldığında bu para veya altın kime denk gelirse, o yılın kendisine uğur getireceğine inanılırdı. Bu vesile ile Mari ablanın para yerine çöreğe koyduğu altın yüzüğünün bana çıkmasını ilahi bir mesaj olarak görüp, günlerce hayaller kurduğumu da itiraf edeyim.
2021’de kurulan tüm hayallerin gerçekleşmesi temennisiyle…
İstanbul, 31 Aralık 2020
gezmekyetmez