İnşa edildiği 1936 yılında, Gümüşsuyu’ndaki Tüten Apartmanı için Cumhuriyet Gazetesi “İstanbul’u İstanbul olmaktan çıkaran binalar” başlıklı bir haber yapar. Haberde binaların şekillerinin çok acayip, bir kısmının pencereleri vapur, bir kısmının ki lokomotif biçiminde, bir kısmının ise tarif edilemez bir tarzda inşa edildiği yazılıdır.
Bu yazıya önemli bir hatırlatma yaparak başlayalım. Yazıda bahsedilenleri bir arkadaştan duydum. Bu girişten de anlayacağınız üzere bugünkü konumuz biraz netameli.
Verem, XIX. yüzyılın başlarında, Avrupa nüfusunun %70’nde görülen, tedavisi son derece güç, ölümcül bir hastalıktır. Özellikle sanayi devrimi ile birlikte baş gösteren ağır çalışma şartları ve kötü yaşam koşulları hastalığın ve ölümlerin sayısını arttırır. Bu da yetmezmiş gibi bulaşıcı bir hastalıktır.
İletişim imkanlarının sınırlı olduğu devirlerde yangını görmek yetmez, bu yangını yetkililere ve halka da hızlıca duyurmak gerekirdi. Bu işle görevlendirilen itfaiyecilere çığırtkan denirdi. Çığırtkan olabilmen iki önemli şartı vardır. Hem hızlı koşmalı, hem de sesleri gür olmalıydı. Çığırtkanların durmaksızın Beyazıt Kulesi’nden Florya’ya kadar koşabilecek kondisyona sahip olmaları beklenirdi.
Eski bir Osmanlı geleneği gereği, yaklaşık 200 yıllık Beyazıt Yangın Kulesinde nöbeti sırasında yangını gören dideban (yangın gözcüsü) koşa koşa kule ağasına gider ve “Ağa bir çocuğun oldu” der. Ağa da, Kız mı, oğlan mı?” diye sorarmış…
İstanbul halkının büyük bir ilgi ile takip ettiği kovalama, 30 Ağustos 1961 günü Darıca’da son bulur. Necdet Elmas için konulan 100 bin lira değerindeki ödül, kendisini evinde saklayan kişinin iştahını kabartır. Yapılan ihbar üzerine kuşatılan evde ele geçirilen Necdet Elmas, teslim olduğu binbaşıdan bir ricada bulunur. Halkın önüne sakallı çıkması doğru olmayacaktır. Kendisine sakal tıraşı olması için izin verilmesini ister. Sonrasında yapılan basın toplantısında halktan ve polisten özür diler. Tutukluluğu sırasında İstanbul Emniyeti’ne kendisine kötü muamele yapılmaması yönünde halktan yüzlerce talep gelir.
7 Temmuz 1961, Cuma günü. Çemberlitaş’da bulunan Buğday Bankası’nın önünde 1959 model, yeşil bir Chevrolet durur. Arabadan inen iyi giyimli, siyah gözlüklü adam hızlı adımlarla şubeden içeri girer. Önce silahını çeker, sonra da “Kıpırdamayın, bu bir soygundur” der. Soyguncu, kasada bulunan 2 bin 900 lirayı alır. O sırada sokağa fırlayan banka müdürü “'İmdat! Bankayı soyuyorlar'” diye bağırır. Hırsız ana kasayı soyamadan, havaya ateş ederek kaçar. Bu İstanbul’daki ilk banka soygunudur.