IHLAMUR KOKULU BAŞKA BİR DÜNYAYA YOLCULUK
Kafamdaki onlarca cevapsız soru ile avara kasnak misali kendimi günün ilk ışıkları ile sokaklara atmış, yürüyorum. Bir tarafımda yüksek binaların yükseldiği Yıldız Tepesi, diğer tarafta İstanbul’un köklü semtlerinden Nişantaşı. Bugün şehrin keşmekeşinin hakim olduğu Ihlamur Vadisi’nin yıllar önce bir mesire yeri olduğuna inanmak imkansız. Afyonumu patlatmak için bi fincan kahve içecek yer arıyorum. Yıllar önce bu vadiden akarak Beşiktaş’tan denize dökülen Fulya Deresi yatağında vadiye ismini veren ıhlamur ağaçlarının yerine bitişik nizamda dikilmiş ucube binalar almış. Hepsi birbirine benzeyen, ruhu olmayan bir iki “tiki cafe” dışında kafayı dinleyeceğim, ruhuma iyi gelecek, soluk alabileceğim hiç bir yer yok. Adeta kent üstüme yıkılacak ve altında kalacak gibi hissediyorum. Sonra bir mucize oluyor ve onu görüyorum. Düşünmeden kendimi 150 yıllık Ihlamur Kasrı’ndan içeri atıyorum. Ve ıhlamur kokulu başka bir dünyada yolculuğuma başlıyorum.
HACI HÜSEYİN’İN BAĞINDA ÜNLÜ FRANSIZ EDEBİYATÇI, SEYYAH VE FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI
Ihlamur Kasrı her ne kadar 150 yıllık bir mekan olsa da, hikayesi 1700’lü yılların başına kadar kadar uzanır. O zamanlar “Hacı Hüseyin’in Bağı” diye bilinen ıhlamur ağaçları ile kaplı bu bahçenin bilinen ilk sahibi dönemin tersane emiri olan Hacı Hüseyin adında bir zat. Tersane hesaplarından sorumlu Osmanlı memurunun tek odalı bir kulübe inşa ettirdiği bahçenin tersane hesaplarında yapılan yolsuzlukla inşa ettirildiğinin anlaşılması uzun sürmez. Yasa gereği devlet kapısında zengin olmuş kimselerden ölenlere ait malların hazineye kalması anlamına gelen müsadere yöntemi Hacı Osman için de işletilir. Önce başı vurulur, sonra da bu arazinin ve ahşap bağ evinin de arasında olduğu tüm malları hazineye geçirilir. Bir süre sonra da padişah III Ahmet’in kullanımına tahsis edilir. Yerine basit tek odalı bir kasır yapılır. Burada kimler yaşamamıştır ki; I. Abdülhamit, III. Selim, II Mahmut derken Abdülmecid devrine kadar gelinir. Basit ahşap kasrın misafirleri arasında ünlü Fransız edebiyatçı, seyyah ve bir dönem Fransa Dışişleri Bakanı olan Lamartine’de vardır. 1846 yılında bu kasırda Sultan Abdülmecit’in misafiri olan Lamartine kasıra ilişkin izlenimlerini “...Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı. Köşke çıkan üç basamaklı merdi venin önünde, yasemin dallarını aşamayan küçük bir fıskiye, tatlı bir şırıltı ile mermer havuza dökülüyordu. Ihlamur padişahın en sevdiği köşktür, burada dinlenir ve mütalaa eder.” diye anlatır. Bir de köşkün etrafının beyaz örtülerle çevrili olduğunu söyler. Padişahların bu tür kasırlarda iken etraflarının bu tür örtülerle çevrilmesi adettendir.
BİR OSMANLI GELENEĞİ BİNİŞE AÇILMA
Kasır denildiğinde herkesin gözünde bir şeyler canlansa da, teknik olarak saraydan küçük, köşkten büyük yapılara bu isim veriliyor. Daha teknik tanımı ise hükümdarın düşman ve iktidarına kast edeceklerin saldırılarına karşı koymak için surlarla korunan kale şeklindeki binalardır. Zamanla işlevi değişen kasırlar hanedana mahsus yerler olma özelliğini Cumhuriyet’e kadar sürdürür. Gidiş maksadına göre bazen bir iki saat, bazen bir iki gün ya da bir mevsim geçirilir. Gidiş maksatları arasında doğada vakit geçirmek, avlanmak, binicilik, güreş, koç veya horoz dövüştürmek, pehlivanların güreştirilmesi gibi sportif faliyetler, kısa veya uzun süreli dinlenmeler yer alır. Osmanlı Türkçesi’nde bu tür kasırlara gidişlere “binişe açılma” denilir. Biniş zamanı dışında kapalı tutulan kasırlar Bostancılar tarafından korunur ve kapalı tutulur. Biniş zamanına hazırlık ise günümüzdeki yazlık evlerin sezona hazırlanmasına benzer bir hazırlık gerektirirdi. Padişahın geleceği zamanlarda döşemelerin kılıfları açılır, perdeler, örtüler kaldırılır, kasırın etrafı koruyucu perdelerle çevrilirdi.
Özellikle Saray’ın Topkapı’dan Dolmabahçe’ye taşınması Ihlamur bölgesine olan ilgiyi artırmış, 1849 – 1855 yılları arasında Sultan Abdülmecit tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın inşasında kullanılan malzemelerin artanından eski kasır yerine bugün ayakta olan iki kasr Nigogos Balyan efendiye inşa ettirilir. Bu inşaat sonrasında bölgeye sevinç, tazelik ve ferahlık anlamına gelen Nüzhetiye ismi verilir. Kasır bahçesinden içeri girince tam karşımızda kalan ve daha gösterişli olana Merasim Kasrı, giriş kapısına göre sağımızda kalana da Mahiyet Kasrı denir. Osmanlı Kasırlar mutlaka büyükçe bir bahçe içinde yer alır. Bugün Ihlamur kasrı yaklaşık 25 bin metrekarelik bir alanı kaplayan şehrin göbeğindeki vaha gibidir. Bahçe hakkında data detaylı bilgi vermeden önce Kasrın yer seçimi ve fonksiyonu hakkında da kısa bilgi vermek faydalı olacaktır. Ihlamur Kasrı’nın yerine bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu için önemli sayılan üç merkezin oluşturduğu bir üçgenin ortasında yer aldığı görülür. Önemli bu merkezler Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve 19. yüzyılda Kasımpaşa Hasköy çizgisinde gelişen, Aynalıkavak Kasrı’na yakın tersane ve sanayi bölgesidir. Özellikle Sultan Abdülmecit’in gelişen bu bölgeye gidiş gelişinde bir dinlenme, soluklanma mekanı olur Ihlamur Kasrı.
Kasırlardan daha çok Türk ve Barok usulünde düzenlenen muhteşem bahçesi beni etkiliyor. Sultan Abdülmecit tarafından Dolmabahçe Sarayı’nın Alman bahçıvanlarına düzenletilen bahçe tek kelime ile muhteşem. Bahçe 7 adet setten oluşuyor. Özellikle içindeki Mabet Ağacı gibi anıtsal ve az sayıdaki ıhlamur ağaçları dikkat çekiyor. Mayıs sonu, haziran başı çiceklenen ıhlamurların acı kokusu semtin adının nereden geldiğini hatırlatıyor. Rastlana diğer ağaç türleri ise meşe, çınar ve karaağaç. Bu tür kasırlara dikilen ağaçlar güneş ışığını kesmeyecek şekilde yerleştirilirken, gölgesinde rahatlıkla oturulabilmesi için çiçek tarhları oluşturulmaz. Kasır bahçesinin düzenlenmesinde Türk Bahçe anlayışının en önemli iki özelliği olan içinde yaşanabilirlik ve havuz, fiskiye, çağlayan gibi su yapılarının bulunmasına dikkat edilmiş. Kasırların etrafında 46 farklı bitki türü bulunurken, korusunda buna ilave 16 farklı türde bitki çeşidine daha rastlanıyor. Arazi yapısı ve iklim koşullarına göre şekillendirilen bahçede özellikle mütevaziliğin korunabilmesi için budanarak şekillendirilen Fransız bahçe anlayışından ve Uzak Doğu tarzından uzak durulmuş. Bugün bölgendeki yoğun yapılaşma kasrın bahçesini baskılasa da 19. yüzyıl başlarında İstanbul’da benzeri türde 28 adet (Ata Tarihine göre 44) Saray bahçesi olduğu unutulmamalı. İmparatorluk devrinde kasır bahçesinin bakımınından sorumlu 4 (bu sayı Yıldız Sarayı’nda 34) bahçıvan ve sayısı bilinmeyen kuşçular varmış. Kasr bahçesinde kuş yetiştirme geleneğinin bugün de sürdürülmesi hoş süprizlerden biri oluyor benim için. Diğer bir süpriz ise park bahçe içindeki sade yürüyüş yollarının korunması oluyor. Bahçede yer alan birkaç havuzdan en büyüğü giriş ile Merasim Kasrı arasında yer alıyor. 1980’li yıllarda yapılan restorasyon çalışması sırasında havuzun orijinalliğini bozan aslan heykelleri ve havuz etrafındaki mermer kenar taşları sadece eskiyi kartpostallardan bilen ziyaretçileri rahatsız ediyor. Kasr’ın aslına uygun olmayan bir diğer yanı ise bugün ki duvarlarıdır. Bahçe içindeki aydınlatma elemanları ve döküm üç kapısının güzelliği de dikkat çeken unsurlardan. Bahçe Sultan Abdülmecit devrindeki gülleri ile dillere destan bir üne sahip olmuş. Bu arada Sultan Abdülmecit’in 39 yaşında iken 25/06/1861 tarihinde Merasim Kasr’ında vefat ettiğini söylemeden geçmeyelim.
HALİFELİĞİN SONA ERMESİ İLE MİLLETE DEVREDİLEN KASR
Kasr, Halifeliğin kaldırılmasıyla (1924) sembolik bir anlam taşıyacak şekilde Türkiye Büyük Millet Meclis’ine devredilir. Verilen mesaj oldukça açıktır. Saltanat ve halifelik sona ermiş ve eskiden Padişah ve halifeye ait her şey Türk Milleti’nin malı olmuştur. Kasrlar 1950 yılına kadar boş kalır. 1951 yılında İstanbul Belediye’sine devredilen iki kasr, 1952 yılında Harem ve Tanzimat Müzesi olarak ziyarete açılır. Ancak, müze İstanbullular tarafından gereken ilgiyi görmediği gerekçesi ile kısa sürede kapatılır. 1980’li yılların başında restore edilen kasırlar yeniden TBMM bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’nca ziyarete açılır. Günümüzde pazartesi ve perşembe günleri hariç saat 09.00 ile 17.00 saatleri arasında ziyaret edilebilen kasr ve bahçesi için iki farklı bilet tarifesi uygulanır. İsteyenler 5 ₺ ödeyerek sadece bahçeyi ziyaret edebilirken, hem bahçe, hem de kasır ziyareti için alınan ücret 10 ₺ (öğrenci 5 ₺) dir. Kasrlardan sadece Merasim Kasrı her yarım saatte bir (çeyrek geçe ve çeyrek kala) digital rehber ile gezilebilmektedir.
İstanbul, 01 Ekim 2018
www.gezmekyetmez.com