Wenceslas Meydanı
Bohemya Kralı IV. Charles tarafından 1348 yılında Prag’ın at pazarı olarak kurulan bu meydan şehirle birlikte Unesco Dünya Miras Listesi’nde yer alır. Bugün ki modern ve canlı haline bakınca asırlar önce bir at pazarı olduğuna inanmak nerede ise imkansızdır. O günleri çağrıştıran tek şey meydanda at üstünde tasvir edilmiş olan ve kardeşi tarafından 29 yaşında öldürülen Kral Wenceslaus I’in heykelidir.
Meydan, Praglılar için yakın tarihe ilişkin çok önemli toplumsal olayların canlı tanığıdır. Bunların başında 1968 yılında Alexander Dubçek’in iktidara gelmesi ile başlatılan Prag Baharı gelir. Meydanda toplanan halk, Sovyetler Birliği’nin uydusu olmaya baş kaldırmış, direnişe geçmiştir. Ancak, bu liberalleşme teşebbüsü 5 binden fazla Rus tankının ülkeyi işgali ile sonuçlanır. İşgalden bir yıl sonra Charles Üniversitesi öğrencilerinden Jan Palac yaşananları protesto için meydanda kendini yakar. O noktada bugün küçük ama anlamlı bir anıt vardır. Meydanın tanık olduğu bir diğer toplumsal olay ise liderliğini Vaclav Havel’in yaptığı, yüzbinlerce kişinin toplandığı ve sonucunda da komünist rejimin barışcıl eylemlerle yıkıldığı Kadife Devrim’dir.
Toplumsal hafızanın en somut mekanlarından olan meydana açılan ara sokaklar ise tüm bunlarla tezat oluşturan fuhuş sektörünün, striptiz kulüplerinin yer aldığı eğlence mekanları ile bilinir. Bir de; Noel döneminde Avrupa’nın en kapsamlı Noel Pazarlarından biri bu meydanda kurulur. Başta da dediğim gibi, Prag herkese meşrebine uygun imkanlar sunan muhteşem bir kent.
Yahudi Belediye Sarayı Saat Kulesi
Prag her ne kadar Astronomik Saat Kulesi ile bilinse de, bizim ziyaret edeceğimiz Prag’ın Yahudi Mahallesi olarak bilinen Josefov’taki Yahudi Belediye Sarayı Saat Kulesi.
Prag, Orta Avrupa’da Yahudi nüfus ve Yahudi tarihi denildiğine ilk akla gelen kentlerden biridir. Yazılı kayıtlara göre ilk Yahudi varlığı 10. yüzyılda tüccar ve para işleri ile uğraşan bir nevi bankerlerle kendini gösterir. Şu anda bulunduğumuz bölgede, 12 yüzyılda inşa edilen Yeni Sinagog’un çevresindeki bölge surlarla çevrilerek kentteki Yahudi gettosu oluşturulur.
1354 yılında Charles VI tarafından Yahudilere bayrak kullanma ayrıcalığı verilir. Bu ayrıcalık, bugün Davut Yıldızı (İbranice’de Davut Kalkanı) diye bilinen ve Yahudiliği temsil eden altı köşeli sembolün doğuşu olur. O günlerde kırmızı zemin üzerinde, sarı yıldız olarak kurgulanan bu sembol 19. yüzyılda da tüm sinagog ve Yahudi kurumları tarafından kullanılmaya başlanır. Bu nedenden ötürü Prag, Davut Yıldızı’nın doğdu kent olarak Yahudi kültürü için önem arz eden bir şehir olur. Kentteki Yahudi nüfusu hızla artar. 18. yüzyılın başında Prag nüfusunun 1/4’ü Yahudiler’den oluşur ve getto surları yıkılır, bölgenin adı Josefov olarak değiştirilir.
Saat Kulesi, Orta Avrupa’nın en eski sinagogu olarak bilinen Eski-Yeni Sinagogu’nun hemen yanında, 1577 yılında inşa edilen Rokoko cephesi (cephe 1754 yılında inşa edilmiş) ile dikkat çeken binanın üstünde yer alıyor. Bu saat kulesini diğerlerinden ayıran en önemli özellik altlı üstlü iki kadranın olmasıdır. Üsteki rakamlardan oluşan bir kadran iken, alttaki İbranice kelimelerden oluşuyor. İki kadrandaki akreple yel kovanın aynı zamanda farklı yerlerde olması ilk bakışta saatlerden birinin durmuş olduğunu düşündürür. Ama öyle değil, her ikisi de tıkır tıkır çalışıyor ve aynı zamanı gösteriyor. Bu tuhaf durum Osmanlı döneminde de sık kullanılan ve ebced hesabı denilen bir yöntemden farklı bir durum değil. İşleyişi de şöyle; her kelimeyi oluşturan harflerin sayısal değerleri toplanıyor ve kelimeye karşılık gelen bir sayı bulunuyor. Saat üzerindeki rakamlar da o kelime ile temsil ediliyor. Mesela; 6 rakamı yerine vav, 7 rakamının yerine de zayin kelimeleri yazılmış. Bir de İbranice saati okumanın küçük bir püf noktası var, bu kelimeler saatin yönünün tersi şeklinde, sağdan sola sıralanmış.
Idiom
Sanat camiasında IDIOM adıyla bilinen, yaklaşık 8 bin kadar kitabın üst üste konulması ile yapılmış olan enstalasyonu görmek üzere bir sonraki durağımız Prag Belediye Kütüphanesi. Kütüphane girişindeki bu ilginç eser Sanatçı Matej Kren tarafından 1994-1995 yılındaki Sao Paulo Uluslararası Bienali için hazırlanmış. 1998 yılında da bugün ki yerine yerleştirilmiş. Eserin önünde yer alan kimilerince bir gözyaşına, kimilerince de vajinaya benzetilen boşluktan kafasını içeri uzatıp, aşağıya bakan izleyiciler, zemine yerleştirilmiş ayna nedeniyle kendilerini kitap denizinde kaybolmuş gibi hissederler. Ancak, bazı ziyaretçilerin Jenga oyununu benzettikleri bu eseri gördüklerinde, kendilerini tutamayarak kitap çekmeye çalışmaları kütüphane görevlilerinin en büyük derdidir.
Bu eser, bugün Prag şehri denildiğinde akla gelen 3-4 modern eserden biridir. Çekler bu konuda gerçekten çok önemli işler yapıyor. Prag gibi Ortaçağ, Rönesans dönemi eserlerin var olduğu bir kentte, modern sanat anlayışının yarattığı eserleri de ön plana çıkararak turizm pastasından daha fazla pay almaya çalışıyorlar. Idiom’a ek, hareketli, parlak devasa Kafka büstü, sonra Dans Eden Ev bunlara birer örnek teşkil ediyor.
Trezka Çeşmesi:
Kütüphaneden çıkar çıkmaz tam karşımızda, Clam Gallas Sarayı duvarında, yarı çıplak halde, elindeki küpten su ve yıldızlar döker şekilde tasvir edilmiş bir genç kız heykeli şeklindeki Trezka Çeşmesi duruyor. Bu çeşme kendisine şiir yazılmış ve yüklü bir miras bırakılmış dünyadaki tek çeşmedir. Önce şiiri, sonra da miras hikayesini aktaralım:
Gümüş bir bahar gibisin, niş içinde oturan Trezka,
Aman Allahım, taş gibi bakire, sana aşkımı sunuyorum.
Trezka’nın kim olduğuna dair bir bilgi olmasa da, heykeltraşa modellik yapan genç kız olduğu tahmin ediliyor. Miras ile alakalı efsane ise; Saray’a sık sık gidip gelen bir askerin heykele aşık olması ve sonrasında da 10 bin Gulden kadar tutan kişisel servetini miras olarak kendisine bıraktığı şeklindedir. Bu durumdan rahatsız olan askerin ailesi de, sonradan açtıkları dava ile vasiyeti iptal ettirmiş. Heykelin güzelliği sadece askeri değil, yıllar sonra çeşmeyi görmeye gelen turistleri de baştan çıkartmış olacak ki; heykeli şehvetli ellerden kurtarmak isteyen yetkililer, heykeli replikası ile değiştirerek, müzede sergilemeye başlamışlar.
Strahow Manastırı Kütüphanesi
Vitava Nehri’ni geçip, dik ve uzun bir yokuşu yürüyerek Bohemya’nın Orta Çağ’daki en önemli dini yapısı olan Strahow Manastır’ına ulaşıyoruz. Burada olmamızın iki sebebi var. 1140 yılında inşa edilmiş manastırın kütüphanesini görmek ve sonrasında da burada üretilen biraların tadına bakmak.
Yaklaşık 900 yıl önce inşa edilmiş olan manastır, zaman içersinde çeşitli felaketler geçirip, kısmen de olsa yeniden inşa edilmiş. Barok tavan freskleri, ahşap zemini ve muhteşem rafları ile iki salondan oluşan kütüphane hem görsel olarak, hem de içerik olarak büyüleyici bir mekan. Raflara dizilmiş olan yaklaşık 130 bin kadar kadar kitap arasında, 2 bin 500 tane incunabula bulunuyor. Latince beşik anlamına gelen bu ifade, el yazması olmayan ve 1500 yılından önce basılmış kitaplara verilen genel bir isimdir. O yıllarda 50 bin kadar incunabula olduğu tahmin ediliyor. Demek ki, bu türe giren her 20 kitabın bir tanesi bu raflarda saklanıyor. Kütüphanedeki en eski eser 9. yüzyıla ait Strahow İncili diye bilinen eserdir.
Bu muhteşem kütüphane ile Prag gezimizin sonuna geliyoruz. Ancak, yapılacak son bir şey daha var. Manastırın bahçesindeki bira imalathanesinde üretilen bira ile hem günün, hem de harika Prag seyahatinin tatlı yorgunluğunu atmak.
İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU
Bugünün Mütevazi, Dünün Tarihe Yön Veren Kenti: Prag I yazısını da okumak için tıklayınız.
İstanbul, 04 Ekim 2020
Oğuz OTAY