AZ BİLİNEN BİR ŞEHİTLİK
Son çeyrek asırda bazen tek başıma, bazen de bir gruba rehberlik yaparak birçok şehitliği ziyaret etmeme rağmen yerini rastlantı eseri bulduğum son şehitlik oldukça şaşırtıcı geliyor İstanbul’un göbeğinde, Şehzade Camii’nin hemen karşısında İstanbul’da bilinen en eski Osmanlı şehitliklerinden biri olan bu şehitliğin hem ismi, hem de hikayesi oldukça ilginçti. “Onsekiz Sekban Şehitliği”…
Şehirin en gürültülü ve kalabalık bölgesinde bulunmasına rağmen kapısından içeri adım attığım anda huzur veren bir yer. Bu huzur ortamı ve tarihi önem bile kentin kıymetini bilmeyen insan müsveddelerini içtikleri sigaranın paketlerini ve bira kutularını çevreye rastgele fırlatmaktan alıkoymamış. Bu çöpleri hızla toplayıp, birkaç metre ötedeki çöp tenekesine attıktan sonra yemyeşil şehitlik içinde dolaşmaya başlıyorum.
AVCILAR BİRLİĞİ
Şehitliğin adı İstanbul’un fethi sırasında surları aşarak kente giren ve Bizans askerleri ile çatışırken şehit olan 18 Sekban’dan geliyor. Sekban Farsça’da “köpek” anlamına gelen “seg” kelimesinden ban ekiyle türetilen ve “köpek bakıcısı ve yetiştiricisi” anlamına gelen bir tabir. Bu açıklama bile başlı başına ilgi uyandıran cinsten. Türkler’de av geleneksel olarak savaş eğitim maksadı taşıyan bir oyun , daha doğru değişle bir harp oyunudur. Bu gelenek Osmanlı’larda da devam eder. Bu amaçla Sarayı’a ait av köpeklerine bakıp, onları eğitmek için görevlendirilen kişilere sekban denilirmiş. Bu sekbanlar askeri amaçla da kullanılmış.Sekbanların varlığını I. Murad dönemine kadar uzanır. Ancak, ordu içindeki görevleri Yıldırım Beyazıt zamanında somutlaşır. Hatta bazı kaynaklar Niğbolu Savaşı’nda esir alınan Fransız soylularının katıldığı bir sürek avına 6000 kadar sekbanın iştirak ettiği yazar. Fatih Sultan Mehmet’in Karaman Seferi dönüşünde sefer bahşişi için ayaklanmaları üzerine de Fatih Sultan Mehmet tarafından yeniçeri ocağına dahil edilirler. Devşirmelerden oluşan sekbanlar zaman içinde Yeniçeri ocağında da cesaret ve atılganlıkları ile kendilerini gösterir. En üst rütbedeki sekbanbaşı da zamanla ocağın yeniçeri ağasından sonra gelen ikinci yüksek rütbeli askeri olur. Sekbanlar başlarına giydikleri ve şeb-külah denilen bir başlıktan ayırt edilirlermiş. Görevleri arasında kentin güvenliğini sağlamak ve öldüğünde padişahın naaşını kontrol etmekte vardı. Sekban birliklerinde tazıların bulunduğu ve bunlar için sekban fırınlarında ekmek pişirildiği kayıtlarda yer alır. Halk arasında bunlara Seymen de denilirmiş. Divan-i Lügat-ı Türk ‘e göre de bu kelimenin Sokman kelimesinden geldiği ve muharebe saflarında yaran yiğit anlamına geldiği yazılıdır. Kıyafetleri kadar kullandıkları karekteristik silahları da kılıç ve tüfektir.
ÜNVANLARI NE OLURSA OLSUN, KALPLERİMİZDE VE ULUSAL HAFIZAMIZDAKİ EN KUVVETLİ ÜNVANA SAHİP OLAN KAHRAMANLAR
Kaynaklar 1880’li yıllarda bu sahaya bir şahsın defnedildiğini ancak halk tarafından daha sonra cesedin çıkarılarak başka bir mezarlığa gömüldüğünü yazar. Bugün her ne kadar adı 18 Sekban Şehitliği olsa da, bu alanda 20 mezarın olması merak uyandıran bir husustur. Şehitlerden adı bilinen tek kişi bugün ki Genelkurmay Başkanı görevine denk gelen Sekban Kethüdası Hızır oğlu Hamza beydir. Nihal Atsız’ın “İstanbul’un Fetih Yılına Ait Bir Mezar Taşı” adlı makalesinde Hızır oğlu Hamza bey için mezar taşında kullaılan “Kethüda-yı Sekban” ifadesinden Sekban Kethüdası (Genelkurmay Başkanı) sonucunun çıkarılmasının doğru olmayacağını ancak şehit düşen sekbanların kumandanı yahut en kahraman manasında kullanıldığını ileri sürer. Ünvanları her ne olursa olsun bu kahramanlar kalplerimizde ve ulusal hafızamızda “şehit” olarak en kıymetli yere sahiptirler.
İstanbul, 27 Eylül 2018 www.gezmekyetmez.com