İnsanoğlu var olduğu günden itibaren bambaşka sebeplerle mabetlerini boyar, süsler ve donatır. Bu bazen kötü ruhlardan korunmak için, bazen öğretinin kendilerinden sonra gelenlere aktarılması, bazen de tamamen estetik kaygılarla ortaya çıkmıştır. Bu hal ister pagan, ister semai olsun tüm inanç sistemlerinin ortak davranış biçimidir.
İbadethane ziyaret eden, biraz okuyan ve biraz da meraklı birisi iseniz, bu süslemelerin bulunduğunuz kutsal mekanın hangi inanca, dine mensup olduğuna dair ipuçları taşıdığını mutlaka fark etmişsinizdir.
Bahsettiğimiz bu özellik Süryani Ortodoks Kiliseleri için de değişmez. Süryani Kiliseleri’nde kutsal alan ile ibadete katılanların bulunduğu alanı ayıran, üzeri İncil’den tasvirlerle süslenmiş rengarenk bir perde bulunur.
Basmacılığın Kökleri
Süryanicesi hetmo olan, basmacılık geçmişi Akad ve Asurlular’a dayanan bir sanattır. Mezopotamya’da hüküm süren kralların halktan ayrı konumlandırılması için elbiselerinde kullanılan çiçek desenleri ile kendini göstermiştir. Bu desenlere Asuri Çiçeği veya Süryani Çiçeği denmesi de önce Asurluların, sonra da onların torunları kabul edilen Süryanilerin bu motifi basmalarında sıkça kullanmasındandır.
Tahta kalıpların kök boya ile boyanıp, simetrik şekilde kumaşa basılması basmacılık veya yazmacılık denilen bu sanatının çıkış noktasıdır. Kök boyanın özelliği hem doğal olması, hem de basıldığı kumaş zemin üzerinden çıkmaması ve yıllarca canlılığını korumasıdır.
Son Temsilci
Ülkemizde Mardin ve civarında sürdürülen bu el sanatının bilinen son temsilcilerinden biri 2016 yılında, 92 yaşında vefat eden Nasra Şimmeshindi hanımdı. Nerede ise vefat ettiği son güne kadar tam zamanlı olarak babası İshak Şimmeshind’den kalan 150 yıllık tahta kalıplarla üretime devam eden Nasra hanım, başta kilise perdeleri olmak üzere binlerce yatak örtüsü, nevresim takımı, yastık kılıfı, oda takımları, vitrin takımı, perde, masa örtüsü, bohça, tablo, beşik bezi ve giysi yakası üretmiştir.
Değişik zamanlarda kendisi ile yapılan röportajlarda, basmacılığı babasını izleyerek öğrendiğini söyleyen Nasra hanım, yaşanan tüm sıkıntılara rağmen Mardin’i asla terk etmediğini ısrarla belirtir. Okuma yazma bilmeyen, Arapça ve Süryanice konuşan, Türkçe bilmeyen Nasra hanımın basmaları sadece Türkiye’deki kiliseleri değil, dünyanın birçok yerindeki Süryani Ortodoks Kiliseleri’ni de süsler. Diyarbakırkapı Mahallesi’nde dedesinden kalan Mardin’in klasik mimarisine sahip 12 odalı tarihi evinde ve atölyesinde, 27.04.2016 tarihinde Agos Gazetesi ile yaptığı röportajda evinin kapısı üzerinde işli ay-yıldızı soran muhabire Arapça “Babamdan kalan bir ay – yıldız bu. Biz Türk’üz. O çoktandır kapıda var. Biz bayrağımızın sembolünü taşıyoruz. Çünkü biz bayrak altında yaşıyoruz.” diye cevap verir.
Toprağın bol olsun Nasra Teyze…
İstanbul, 01 Ocak 2021
gezmekyetmez
Daha Detaylı Okuma İçin