Telefonun ucundaki endişeli ses, “sabahın erken saatinde rahatsız ediyorum, bağışlayın Vali bey” dedi. Sonra da, soluk almadan “Beyazıt Meydanında bir kalabalık toplanmış. Yürüyüş yapacaklar ve bizim matbaaya geleceklermiş. Herhangi bir hadiseye meydan vermemek için bir tedbir düşünüyor musunuz?” diyen kişi Tan gazetesinin sahiplerinden ve neşriyat müdürü Halil Lütfü Dördüncü’dür. Halil Lütfü beyi sükunetle dinleyen, İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’ın cevabı ise “Haberimiz vardır, icabeden tedbirler alınmıştır!” şeklinde olur.

İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği, tek parti düzeninin devam ettiği günlerde Zekeriya ve Sabiha Sertel çifti ile Halil Lütfü Dördüncü’nün çıkardığı Tan Gazetesi, ülkedeki muhaliflerin sesi haline gelir. Bu durum iktidar çevrelerinde rahatsızlık yaratır. Gazetenin faşizm karşıtı bir yayın politikası izlemesi, insan hakları, demokrasi ve çok partili siyasi hayatı savunması, gazeteyi bazı kesimlerin boy hedefi haline getirir.
Protestoların Başlaması
4 Aralık 1945 Salı sabahı, hava buz gibidir. Sabahın erken saatinde Beyazıt Meydanı’nda toplanan öğrenciler “Kahrolsun Komünizm”, “Kahrolsun Serteller” sloganları atmaktadır. İstanbul Üniversitesi talebelerinin yanı sıra İstanbul Teknik Üniversitesi’nden öğrenciler de protestolara destek vermektedir. Kısa sürede protestocuların sayısı 15 bine ulaşır. İki koldan yürüyüşe geçen göstericiler Cağaloğlu yokuşunun başındaki Eminönü Halkevi önünde toplanarak, Tan Gazetesi’nin önüne gelir. Gerek İstanbul valisi, gerekse de emniyet müdürü ile yaptığı görüşmelerden hazırlık ve alınan tedbirler konusunda şüpheye düşen Halil Lütfü bey göstericilerin gazete önüne gelmesinden kısa bir süre önce tüm çalışanlarına “Herkes yerlerini kapatsın, kilitlesin ve matbaayı terk etsin” talimatı verir. Matbaanın odaları kilitlenir, demir kapıları kapatılır, kepenkler indirilir. Göstericilerin gazete önüne gelmesiyle kapılar kırılır, bina taş yağmuruna tutulur.
Tan Gazetesi ve Matbaasına Saldırı
Tan gazetesinin idari kısmı ve matbaası aynı binadadır, yanında da deposu vardır. Kırılan kapılardan içeri giren öfkeli kalabalık önce birinci kattaki baskı makinalarına yönelir. Gösterilere İstanbul Teknik Üniversitesi’nden katılan mühendislik öğrencileri baskı makinalarını çalıştırır. Ardından da ellerindeki demir çubukları dişlilerin arasına sokarak makinaları tahrip eder.
İkinci kata çıkanlar da, dizgi ve hurufat ekipmanını parçalar, masa, sandalye ve ofisteki evrakları sokağa fırlatırlar. Depodaki gazete kağıdı bobinleri caddeye çıkarılarak yokuş aşağıya Sirkeci’ye doğru yuvarlanır. Bu arada bina ateşe verilmek istense de kalabalık nedeniyle vazgeçilir.
Halil Lütfü Dördüncü, tüm olup bitenleri gazetenin tam karşısındaki İlancılık Kollektif Şirketi’nin binasından içi sızlayarak izler. Yanı başında olayları ateşleyen yazının yayınlandığı Tanin gazetesinin yazı işleri müdürü Murat Sertoğlu’da yaşananları telefon ile gazetenin başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın’dan an ve an takip etmektedir.
Halil Lütfü bey telefondaki kişinin olaylarda rolü olduğuna inandığı Hüseyin Cahit olduğunu öğrenince “Hüseyin Cahit beye söyle, 31 Mart’ta Tanin gazetesinin başına gelenler şimdi Tan gazetesinin başına geliyor” der. Murat Sertoğlu bu sözleri Hüseyin Cahit’e telefonda nakleder. Hüseyin Cahit telefonu kapatır.

Halil Lütfü bey anılarında polislerin olaya müdahale etmediğini, sadece seyretmekle yetindiğini, neden müdahale edilmediğinin sorulduğunda da “Biz sadece burada bulunmak ve hiçbir şeye karışmamak emrini aldık” dediğini yazar.
Binanın tahrip edildiği sırada içeriden bir kaç kişinin feryat ederek sokağa fırladığı görülür. Bu kişiler, klişehaneyi tahrip ederken asit dolu damacanaları kıran ve asit ile üstleri başları yanan göstericilerdir. Halil Lütfü bey binayı tahrip edenlerin sadece öğrenciler olmadığını, bunlara katılan Emniyet memurları, sokak adamları, hamallar ve başıboşlar da olduğu dile getirir.
Olaylar Beyoğlu’na Sıçrıyor
Saat 10:30 itibariyle Tan gazetesine yapılan saldırılar son bulur. Türkiye’nin en büyük, en üstün tekniğine sahip, gazete, kitap matbaası, mürettiphanesi, makineleri, klişehane ve mücellithanesi harap olur. Olaylar sonrasında aralarında Sedat Simavi’nin de bulunduğu bilirkişi heyeti zararın milyonlara ulaştığına dair bir rapor verir.
Göstericilerin öfkesi henüz dinmemiştir. Hep birlikte Beyoğlu’nda Rus Konsolosluğu yakınlarındaki Yeni Dünya ve La Turquie gazetelerine yönelirler. Ancak, Galata köprüsü tedbir maksadıyla açılmıştır. Yürüyerek karşıya geçemeyen gruplar buldukları sandallarla kendilerini karşıya atarlar.

Rus Konsolosluğu çevresinde güvenlik çemberi oluşturan emniyet güçleri ve itfaiye önce öğrencilere hortumla su sıkarak müdahale eder. Öğrencilerin yangın hortumlarını ele geçirmesi üzerine, Sıkıyönetim yetkilileri Rus konsolosluğunun korunmasına öncelik verir. 15 dakika gibi kısa bir sürede her iki gazete ile birlikte Salah Birsel ve Burhan Arpad’ın ABC Kitabevi ve Berrak Kitabevi de saldırıdan nasibini alır.
Saat 15:00 – 15.30 sularında olaylar biraz da olsa durulmuştur. Ancak, göstericiler Beyoğlu’ndaki saldırılar sonrasında yeniden Tan Gazetesi’ne yönelirler. Olay yerine gelindiğinde binaya Türk bayrağı ve Atatürk posteri asılır. Bu arada bir grup gösterici Sertellerin Moda’daki evlerine saldırıda bulunmak için vapur ile Kadıköy’e geçmeye teşebbüs eder. Olayın daha vahim bir hal almaması için vali Lütfü Kırdar’ın müdahalesi ile içinde göstericilerin olduğu vapur Büyükada’ya yönlendirilir.
Tan İsmini Değiştiren Mezeci
O yıllarda Tan ismi oldukça revaçtadır. Zira, yeni bir doğuşu, karanlıktan aydınlığa kavuşmanın sembolik karşılığıdır. Hal böyle olunca da, birçok küçük işletme kendine bu ismi uygun bulur. Ancak, baskının olduğu saatlerde kendilerine de saldırılmasından korkan esnaf tabelalarını indirir. Bunlardan biri de, Karaköy’deki Tan mezecisidir. İsim tabelasını sökmeyi başaramayan işletme sahibi Petro, yağlı boya ile Tan ismindeki T harfini C yapar. Tan Mezecisi olur, Can Mezecisi. Maalesef biz bu yöntemin sonraki yıllarda, tarihimizin başka bir yüz kızartıcı olayı olan 6-7 Eylül olaylarında da canını, malını kurtarmak isteyenlerce kullanıldığını göreceğiz.
Yargılamalar ve Gerçek Suçlular
Olaylar sırasında 8 kişi gözaltına alınır. Ancak, ceza alan olmaz. Gel gör ki, olaylar sonrasında Zekeriya Sertel, Halil Lütfü Dördüncü, Yeni Sabah gazetesi başyazarı A. Cemalettin Saraçoğlu ve gazetenin neşriyat müdür Sami Karayel hakkında “Milli hisleri inciten veya bu maksatla milli tarihi yanlış gösterdikleri” gerekçesi ile dava açılır. 23 Ocak 1946 günü sonuçlanan mahkeme sanıkları 3 ay 15 gün hapis ve 116 lira, 60 kuruş para cezasına çarptırır. Halil Lütfü Dördüncü ve Sami Karayel’in cezaları tecil edilirken, Zekeriya Sertel ve A. Cemalettin Saraçoğlu’nun cezaları tecil edilmez.
Mahkumiyet sonrasında da Serteller bazı davalara ve polis takibine maruz kalır. Yaşananların etkisiyle Zekeriya ve Sabiha Sertel 9 Eylül 1950 yılında yurtdışına gider. Tan gazetesindeki yıkımın telafisi 3 yıl sürer. Baskın sonrasında ortaklıktan ayrılan Serteller yerine Halil Lütfü Dördüncü İsviçre Basın Ateşeliği’nden yurda dönen Ali Naci Karacan ile ortaklık yapar.

Komunist Damgalı Gazete
Yeni Tan olarak yayın hayatına atılan gazete başlangıçta yüksek tiraja ulaşsa da üzerindeki “komünist” damgasını bir türlü unutturamıyordu. Devrin önemli gazetecilerinden olan Bedii Faik de Yeni Tan’da yazmaya başlar. Ancak, gazetenin “komünist” algısı bazı sıkıntılara yol açar. Bedii Faik’in önerisi ile gazete ismini Milliyet olarak değiştirir. Milliyet ismi aslında Tan gazetesinin yayın hayatına başladığı yıllardaki ilk ismidir. 23 Nisan 1935 tarihinde, Milliyet olan isim Tan olarak değiştirilmişti. Ancak, gazeteciler ile Halil Lütfü Dördüncü arasında baş gösteren bazı yönetimsel sorunlar ekibin başka bir matbaada gazete çıkarması ile son bulur. Bedii Faik o günleri anılarında “Halil Lütfü, matbaası ve Tan ismi ile kaldı” diye anlatır.
Tan Matbaasının bulunduğu bina 1951 yılında Babıali İnfilakı diye bilinen ve 38 kişinin öldüğü bir patlama ile tekrar yıkılır. Bugün Tan Matbaası’nın yerinde Halil Lütfü Dördüncü İş Merkezi bulunmaktadır.
İstanbul, 05 Aralık 2021
gezmekyetmez







