Ahşap evleri ile bilinen 7 asırlık Osmanlı kasabası Taraklı’yı görmenin keyfi ile İstanbul’a dönerken, yolumun üzerinde II Beyazıd tarafından Sakarya nehiri üzerinde yaptırılmış olan 15 gözlü Alifuatpaşa kasabasındaki tarihi taşköprüyü de görmeye karar veriyorum.
Kasabaya girişte köprüyü görünce şaşırıyorum. II Beyazıd tarafından 1495 yılında İpek Yolu rotası üzerinde, Bağdat’ı İstanbul’a bağlamak üzere yaptırılan taşköprünün bir kısmı doğal yapısı ile uyumsuz çelik konstrüksiyon ile güçlendirilmiş. Biraz şaşkınlık, biraz kızgınlık ve çokça da merakla kendi kendime “Bu güzellik neden bu halde?” diye soruyorum.
Köprünün Hikayesi Peşinde
İstanbul’a dönüşte konuyu araştırıyorum. Araştırmalarım sonucunda, Karayolları Genel Müdürlüğü Tarihi Köprüler Şubesi Başkanlığı’nın 2009 yılı verilerine göre Türkiye’de 1420 tane benzer taşköprü olduğunu öğreniyorum. Sonra üstadımız, pirimiz Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde IV. Murad döneminde yaşanan bir sel sırasında köprünün zarar gördüğünü okuyorum. Bir diğer ipucuna da; II Mahmud döneminde elçilik görevi ile Tahran’a yollanan Yasincizade Abdülvehhab Efendi’nin maiyetinde katip ve tercüman olan Bozuklu Osman Şakir Efendi‘nin notları vasıtasıyla ulaşıyorum. Bozuklu Osman Şakir Efendi köprünün bir kemerinin yıkık, köprünün de bakımsız olduğunu, hatta vakfiyelerden elde edilen gelirin bu köprüye sarf edilmediğini not düşmüş. O seyahatinde gördüklerini kaleme alırken acaba asırlar sonra gezmekyetmez diyen birinin hayır duasını alacağını hiç düşünmüş müdür? Köprünün 19. yüzyılda çekilmiş bir fotoğrafına ulaştığımda ise “Allahın sevgili kuluyum” demekten kendimi alamıyorum. Fotoğrafa dikkatlice bakıldığında 12. ve 13. gözlerin yıkık olduğu, basit bir şekilde tahta ile tamir edildiği gözlerden kaçmıyor. Okuduklarımdan anlıyorum ki, köprünün bu bölümü asırlar önce sel ve deprem nedeniyle ciddi hasar görmüş.
Kurtuluş Savaşı Kahramanından Adını Alan Kasaba
Sonra kasabanın isminin nereden geldiğini merak ediyorum. İstanbul ile Ankara’yı birbirine bağlayan eski karayolunun bu köprü üzerinden geçtiğini, İstiklal Harbi yıllarında bölgede bir kasabanın olmadığını, sadece Geyve İstasyonu diye kayıtlarda geçtiğini öğreniyorum. Kafamda bir şimşek çakıyor. Atatürk’ün Harbiye’den sınıf arkadaşı, İstiklal Harbi gazisi Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın bölgedeki işbirlikçi çetelerle mücadelesini hatırlıyorum. Köprünün karşısındaki tepede kurduğu karargahı ile İstanbul’dan Ankara’ya yürüyecek işgal ordularına ateş açma emrini verdiğini hatırlıyorum. Bazı kaynaklar köprünün o dönemde işgal kuvvetlerince kullanılmaması için bizzat Ali Fuat Paşa’nın emri ile top atışıyla yıkıldığını yazar.
Savaş Meydanları ve Sonrasında Diplomasi
Ali Fuat Paşa’nın gerek askeri, gerekse de siyasi yaşamı son derece dikkat çekicidir. 1921 yılında Atatürk tarafından Moskova’ya büyükelçi olarak atanır. Anadolu Hükümeti ile Rusya arasındaki Moskova Anlaşması’nın mimarı olur. Bugünki Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan sınırlarımızı belirleyen ve Gümrü’den sonra Anadolu Hükümeti tarafından imzalanan ikinci anlaşmadır.
Kurtuluş Savaşı Kahramanı, Mahkemeler ve Vasiyeti
Cumhuriyet’in ilanı sonrasında, 17 Kasım 1924 tarihinde ilk muhalafet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları arasında yer alır. Parti dini siyasete alet ettiği gerekçesi ile 7 ay sonra kapatılır. Ali Fuat Paşa’yı kurdukları partinin kapatılması dışında başka bir sürpriz daha beklemektedir. 1926 yılında Atatürk’e karşı düzenlenmesi planlanan İzmir Suikasti nedeni tutuklanır, yargılanır ve beraat eder. Benzeri bir yargı sürecini Yassıada’da yaşar. O yargılama da beraat ile sonuçlanır. 10 Ocak 1968 yılında vefatı sonrasında, vasiyeti gereği Devlet Mezarlığı’na değil, adının verildiği kasabadaki köprünün ayaklarının dibine gömülür.
Köprünün Bugünü
Tarihteki kısa yolculuk sonrasında biz köprümüzün hikayesine dönelim. Yaklaşık 200 metre uzunluğunda, 5.5 metre eninde olan köprünün 14 ayağı bulunuyor. Bu ayaklardan bugün 12 tanesi ayaktadır ve 5 tanesinin altından su geçmekte. Adapazarı tarafından köprüye girişteki 10 göz, seviyeyi yükseltmek amacıyla toprak zemin üzerine yapılmış. İlk gördüğümde beni meraka sürükleyen çelik yapı ise yıkılan ayakları üzerine 1949 yılında, yapılmış. Köprüden bakıldığında üzerinde çay bahçesinin yükseldiği kıyı dolgusunun yıkılan kısımın taşları ile yapıldığı net olarak görülebiliyor. Köprü inşasında kullanılan taşların yakınlardaki Akkaya köyünden temin edildiği tahmin ediliyor. Köprünün Geyve yönünden girişindeki köşkü ve kitabesi bugün de ayakta.
Köprünün son restorasyonu 2008 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından yaptırılmış. Ancak, bu tarihi köprünün yaya trafiği yanında taşıt trafiğine açık olması beni biraz şaşırtıyor. Zira, ağır tonajlı araçların köprüyü kullanıyor olması köprünün yıpranmasına yol açtığı aşikar.
Dönüş yolunda aklımdan 1420 taşköprüden birini gördüm, hikayesini öğrendim, geriye kaldı 1419 taşköprü diye geçiriyorum.
Gelsin yeni projeler….
İstanbul, 18 Ekim 2020
gezmekyetmez