Karşınızda İstanbul’un göbeğinde, yaklaşık 500 yıllık bir cami. Adı ise son derece ilginç: İbrahim Paşa Muhsine Hatun Camii. Bugüne kadar ziyaret ettiğim Osmanlı Camiileri içinde hanımların adıyla bilinen zarif camiilere denk geldi isem de karı-koca adıyla anılan bir camii ben bilmiyorum, bu ilk oldu.
devamıSirkeci’nin önemli mimari eserlerinden biri Büyük Postane’dir. Bilirsiniz, o nedenle onu anlatmayacağım. Ama hemen arka köşesinde orjinal planı 3x3 m2 olan Hobyar adıyla bilinen zarif mescitden bahsedeyim.
devamıBen bu kentin hakkını nasıl öderim bilemiyorum. Önüme çıkan her sokağı, her binası ve her kapısının arkasında inanılmaz hikayeler sunuyor, adeta al da anlat diyor. Önümüzdeki haftasonu Fuji Film Türkiye için yapacağımız bir aktivitenin son hazırlıkları için sokaktayım.
devamı
Ortaokul ve Lise yıllarında okul yolum Fulya Deresi’den geçer, özellikle de zorlu matematik sınavları oncesinde önünden geçtiğim yeşile boyalı, demir parmaklarla çevrili “Bardakçı Baba” türbesi sınav öncesindeki son umudum olurdu. Liseden hasarsız mezun olmamın üzerinden nerede ise 35 yıl geçtiğine göre Bardakçı Baba’dan beklenen zihin açıklığı fazlası ile yerine geldiğinden dualarım kabul olmus denilebilir.
devamı
Osmanlı İmparatorluğu’nun mirascısı olduğumuz görüşü sık sık dile getirilir. Ve çoğumuz “İmparotorluk” tabirinin sadece feth etmek olduğunu zannederiz. Oysa Osmanlı tarihini okudukça, öğrendikçe görürüz ki imparatorlukların temelinde çok kültürlülük vardır. Mesela bu fotoğrafın çekildiği “Terziler Sinagogu” da Osmanlı İmparatorluğ’nun miraslarından biridir.
devamı
Kırım Harbi esnasında Ruslara karşı mücadele veren İngiliz denizcileri için 1855 yılında Galata'da kurulan hastane British Seaman’s Hospital (İngiliz Denizci Hastanesi) adıyla bilinir. Hastane binası ve üzerinde kurulduğu arazi 1924 yılına kadar İngiliz Hükümeti’nin kontrolünde kalır. Hastanenin kurulacağı yer seçilirken hem limana yakın olması, hem de deniz seviyesinden yüksekte ve havadar bir yer olmasına -bugün Galata’nın havadar olduğunu kim söyleyebilir- özel dikkat gösterilir.
devamı
İstanbul’un surdışı denilen tarihi yarımada dışında kalan üç semti daha vardır. Bunlar Galata, Eyüp ve Üsküdar’dır. Her üç semtin de tarih boyunca birbirinden farklı özellikleri vardı. Galata ticaretin, zevk aleminin ve eğlencenin vucut bulduğu yer, Eyüp uhrevi özellikleri ile Osmanlı Sultanları’nın kılıç kuşandığı semt, Üsküdar ise İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısıdır. Üsküdar, bu özelliğinin yanında müslüman kimliğinin en güçlü ifade bulduğu semttir. Bu kimliği oluşturan bir çok camii, tekke ve türbe arasında en önemlisi Aziz Mahmut Efendi (Şeyh Hüdayi) ‘ye ait olan tekke ve camiidir.
devamı
Bu görkemli binanın Beyoğlu Belediyesi olduğunu biliriz de, hikayesini pek bilmeyiz. Tanzimat sonrasındaki batılılaşma arzu ve gayretleri Osmanlı İmparatorluğu için Fransa’nın örnek alınması sonucunu doğrurur. İşte bu saikle 1855 yılında İstanbul’un ilk yerel belediyesi Beyoğlu’nda kurulur. İlk belediye olmasına rağmen örnek alındığı Paris’in altıncı bölgesine istinaden “Altıncı Daire-i Belediye” ismi verilir. Özellikle bu bölgede Elçiliklerin açılması ve yabancı nüfusun yaşaması nedeniyle oluşan yapılaşma bazı modern altyapı ve belediyecilik hizmetlerini zorunlu kılar. Malum “Evropalı” olacaktır İmparatorluk.
devamı
Yazın iğne atsan yere düşmez sayfiye kasabalarına, kışın kimseler yokken gitmek sadece bana mı keyif veriyor? Dün akşam birkaç arkadaş şeytana uyup, günün tüm koşuşturmasını geride birakıp, Foça’da alıyoruz soluğu. Gecenin karanlığını aydınlatan ay ışığının yarattığı dinginliklik ve huzur ile çiselemeye başlayan yağmur adete bizleri kucaklıyor.
devamıHEZARFEN AHMET ÇELEBİ BAKIŞI :
Oldum olası güne erken başlayanlardanımdır. Dünyanın dörtbir yanında güneşin zifiri karanlığı yırtışına tanıklık etmişliğim vardır. Ama Hazerfen Ahmet Çelebi Bakışı dediğim Galata Kulesi’nden gün doğumunu hiç birseye değişmem.
devamıHUZURA, İSYANA VE TÖREN ALAYLARINA TANIKLIK EDEN ESKİ ALAY KÖŞKÜ, YENİ KÜTÜPHANE
Bana sorarasanız burası İstanbul’un en “huzur”lu kütüphanelerinden biri. Adı da adeta bu durumu tescil eder cinsten. Kütüphane adını Huzur romanını yazan Ahmet Hamdi Tampınar’dan alır. Ahmet Hamdi Tampınar’ın Türk Edebiyatı’daki yeri malum ama bendeniz bir edebiyat tarihçisi olmadıgım için kendisini saygı ile yad edip, bu güzel binadan bahsedeyim.
devamıFATİH SULTAN MEHMET’İ MAHKUM EDEN KADI VE MAHKEME BİNASI
Paylaşımları yakından takip eden gezmekyetmez dostları hatırlayacaktır. Dün İstanbul’un ilk belediye başkanı Hızır Çelebi’den bahsetmistim. Taşıdığı ünvanlardan biri de “İstanbul Kadısı” idi. Görevi saray mensuplarını yargılamak olan makamın zorluğu aşikardır. Bu durumu birgün dostlarından biri “Davada hasımlardan biri büyüklerden olursa, kadılık o zaman güç olur” diye hatırlatır. Hızır bey de şakayla karışık “Ben bunda zor bir yön göremiyorum. Yerimden olurum korkusundan o büyük tarafın lehine hükmedersin. Ama iki tarafta büyüklerden bulunursa, o zaman hüküm müşkil olur!” diye cevap verir.
devamıİSTANBUL'UN İLK BELEDİYE REİSİ : HIZIR ÇELEBİ'NİN MEZARI
Yıllarca şöhreti yakalamak isteyenlerin vazgeçilmez durağı olan İMÇ çarşısındayım. Yok, yok maksadım bu yaştan sonra bir cd çıkartıp, şöhreti yakalamak değil. İstanbul’un ilk Belediye Reisi olan Hızır Çelebi Bey’in kabrini bulmak. Hızır Çelebi Istanbul’un fetihinden bir gun sonra Fatih Sultan Mehmet tarafindan Istanbul Kadisi ve Istanbul Efendisi olarak atanir.
devamıÖZSÜT MUHALLEBİCİSİ ARTIK ÖKSÜZ
Büyükşehir’de yaşamanın en kötü yanlarından biri de bu. İnsan dostlarının acılarından haftalar sonra haberdar oluyor. Yaklaşık üç sene önce bir vesile ile tanımıştım Özsüt kardeşleri, insan olarak kıymetleri yanında yaşattıkları değerler dolayısıyla blogumda hikayelerini paylaşmıştım. 1915 yılında kurulmuş olan Özsüt Muhallebecisi artık öksüz.
devamıFATİH SULTAN MEHMET’TEN MİRAS 570 YILLIK BİLİNMEYEN LEZZET
Bir esnaf lokantasında biten yemeğin ardından tatlı faslına geçiyoruz. Bana bir tane sütlü kadayıf diyorum. Varolan iki tel saçı diken diken olan, damak tadı karşısında ceketimi saygı ile iliklediğim arkadasımdan “Yapma yawww, vasat bir tatlı o” tepkisi gelmekte geçikmiyor. Masadaki üçüncü arkadaşımız da her zamanki muzip tavrı ile “sen uzman olduğun konularda fikir beyan et, gezmekyetmez abim yiyorsa bir bildiği vardır” diyor. Buyrun cenaze namazına, tatlıya bir hikaye bulmaz isem bizim karizma çizilecek diye geçiyor aklımdan.
devamıHÜZÜNLÜ HİKAYE, ZARİF CAMİİ : KAPTAN PAŞA CAMİİ
Derler ya “Yiğit namıyla anılır” diye, biz de öyle yapalım ve Üsküdar Doğancılar’daki bu camii yaptıran (daha doğrusu 1499 tarihli bir camiyi ihya eden) zatı her iki lakabıyla birlikte takdim edelim Kaymak Mustafa Paşa veya Atlamacı Mustafa Paşa. Neden Kaymak lakabı ile anıldığı bilinmese de, Atlamacı lakabını Osmanlı bürokrasisinde bir çok mevkiyi “atlayarak” donanmanın en üst makamı olan Kaptanı Derya’lığa getirilmesinden aldığı söylenir.
devamıSURP HAÇ ERMENİ KİLİSESİ, PAPAZ APRAHAM VE ŞEYH SELAMİ ALİ EFENDİ
Hemen hemen hergün “Bu yaşıma geldim ve biraz da meraklı biri olmama rağmen bu topraklar ile alakalı bilmediğim ne kadar çok şey var” deyip, şaşırıyorum. Tüm çocukluğum Ermeni Türk vatandaşlarının yaşadığı Kurtuluş’ta geçti. Arkadaşlarım arasında Hagop’lar, Artin’ler, Levon’lar, Karin’ler vardı. Paskalya’da birlikte renkli yumurta toplar, damla sakızı kokan paskalyalarına ortak olurduk. Hele Levon, mahalledeki Müslüman arkadaşları sünnet olmayacağız diye ağlarken, ben de sünnet olacağım diye tutturup, ağlamıştı.
devamıYılın ilk günü buz gibi bir havada, Üsküdar’ın tarihi eserleri kadar meşhur dik yokuşlarından biri olan Açık Türbe Sokağı’nı ağır ağır tırmanıyorum. Heyecandan mı, yoksa yokuşun dikliğinden mi bilinmez, nefes nefeseyim. Açık Türbe Sokağı ile Hüdayi Mahmut Sokağı’nın kesiştiği köşede inşaa tarihi 1567 olmasına rağmen oldukça sıradan görünen küçük bir camii karşıma çıkıyor. Başka bir zaman olsa camiinin sanat tarihçileri için emsalsiz sayılan ahşaptan yapılmış minaresi ve bahçe kapısının hemen sağındaki mezar taşları kalp atışımı hızlandırır. Ama bu defa öyle olmuyor.
devamıSOKAK ARASINDA KAYBOLAN ESER : TOPTAŞI ASKERİ RÜŞTİYESİ
Bu muhteşem girişe sahip bina bugün Sokollu İlköğretim Okulu olarak kullanılan tarihi bir yapı. Bina İstanbul’un en büyük ve anıtsal külliyelerinden biri olan Nurbanu Sultan Kulliyesi’nin bir parçası olan tabhanedir. Yani yoksulların barınması için kurulmuş olan bir hayır müessesesi. Zamanla herşeyin değiştiği gibi bu yapının da fonksiyonu farklılıklar arz eder.
devamı
Sizce hangisi daha zor, sadakaya muhtaç olmak mı, yoksa insan onuruna kıymet veren biri olarak fakru zaruret içindekilere sadaka vermek mi? Biri almaktan mahcubiyet duyarken, diğeri de bahşetmenin getirdiği kibire kapılmaktan korkar. Buna çaredir Sadaka Taşları.
devamı19-20 yy da fuhuşun en yaygin olduğu kentlerden biridir İstanbul. Liman bölgesi olması nedeniyle Galata adeta genelevlerin merkezi durumundadır. Sektörün hakim figurleri Yahudiler başta olmak üzere Rum ve Ermeniler’diir. Yahudilerin İstanbul’da genelev sahibi olması ve kadınların bu evlerde çalışması Polonyalı Yahudiler’in, ülkelerindeki baskılardan kaçarak Osmanlı topraklarına sığınmasıyla başlar.
devamıVezneciler’de Bozdoğan Su Kemeri’nin en doğu ucuna yaslı bu camii bir çok paylaşımda da söylediğim gibi İstanbul’un farklı kültürlerin mirası olduğunu gösteren en güzel örneklerdendir. İstanbul’un fethi ile camiiye çevrilen kilise içinde yapılan kazılarda bulunan hamam kalıntıları başka bir binanın üstüne inşa edildiğini gösterir.
devamıHacı Bekir Ali Muhiddin gerçek bir Türk Markası olan “Türk Lokumu”nu yaratan müessesedir. Faliyetini sürdüren en eski özel Türk şirketi olmasının yanında, dünyanın en eski 100 şirketi arasında yer alır. Bugün 5. kuşak tarafından işletilir. Bu uzun isim de aslında şirketin tarihini yansıtır cinstendir.
devamıVebanın İstanbul’u kasıp kavurduğu günler. İzmir’den gelen bir ticari gemiden tüm kente yayılan hastalıktan dolayı 3 yıl boyunca yaklaşık 100 bin İstanbullu yaşamını yitirir. Yiyecek, yakacak fiyatları artar, devletin vergi gelirleri düşer. Hastalık hijyen koşullarının yeterli olmadığı mekanlar nedeniyle hızla yayılır. Bu mekanlardan biri de Bahçekapı’da deniz kıyısında yeniçerilerin, balıkçıların ve bekarların yaşadığı odaların bulunduğu Melek Girmez Sokağı’dır.
devamıİŞGAL ALTINDAKİ İSTANBUL'DA FRANSIZ KARARGAHI
Bugün de kentimizi işgal altında hissettiğimizden midir nedir, İstanbul’un İşgal dönemi (1918/20 - 1923) pek bilinmez, yazılmaz. İşgal son nefesini vermek üzere olan Osmanlı İmparatorluğu’nun iflasının tescili gibidir Bir anda kent İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan Ordusu’na mensup asker ve subaylarla dolar.
devamı
Karaköy Meydanı’na bakan meşhur Selanik Pasajı’nın hemen arkasında Perçemli diye bilinen çıkmaz sokaktayım. Kısa bir sokak olmakla birlikte, sokağın uzun bir tarihi geçmişi var. Adını bir türlü aklımda tutamadığım Zulfaris Sinagog’u da bu tarihin bir parçası.
İstanbul’un Türkler tarafından fethi sonrasında Yedikule ile alakalı inşa işleri sürerken bu bölgeyi ziyaret eden Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un ilk endüstriyel alanı olarak belirlenir ve dericilere tahsis edilir. Endüstriyi beslemek için gerekli olan derilerin temini maksadıyla mezbahane de burada kurulur. Hatta derilerin tabaklanmasında kullanılan köpek dışkısı içinde Istanbul’un sokak köpekleri bu bölgede toplanır, o meşhur “Tabakaneye bok mu yetiştiriyorsun?” lafı da bu bölgedeki koşuşturmalardan doğar.
devamıGünümüzde tek başına seyahat eden kadın sayısı hızla artarken, bu artışın sebepleri arasında kendine güven ve ekonomik özgürlüklerinin artması ilk sıralarda yer alıyor. Bugün gezgin her üç kişiden ikisini kadınlar oluşturuyor.
devamıBir tarafta Boğaziçi, bir tarafta Marmara, bir tarafta da Haliç suları. Tam anlamı ile İstanbul’un deniz trafiğinin göbeği, diğer tarafta ticaretin kalbi. İstanbul’un ilk kurulduğu günden itibaren bu sular ulaşım için kullanılmış.
devamıİstanbul’un surları kentin alametifarikalarındandır. Kentin etrafını çevreleyen bu surlar 21 km uzunluğundadır. Haliç surları, Marmara surları ve Kara surları olmak üzeri üç bölümden oluşur. Surların çevirdiği bu bölgeye de Suriçi veya Tarihi Yarımada denir.
devamıHer ne kadar ölünün ardından kötü konuşulmaması adetten olsa da konu Mahmut Nedim Paşa olursa bu pek de mümkün olmuyor. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, sadrazamlarını anlattığı Osmanlı Devrinde Son Sadrazamları adlı kitabında kendisi için “Sadareti sırasında umumun nefret ve düşmanlığını kazandı. Memurları yerinden oynattı, mâli sıkıntıya bir çare bulmak için memur maaşlarını azalttı. Zamanında yolsuzluk ve rüşvet arttı. Bir zamanı diğer zamanına uymaz, sebatsız ve kararsız, çiğden nem kapan, vesveseli, öfkeli, küstah ve itimat edilmez bir adamdı.” demiştir.
devamıDefalarca İstanbul’un insanı şaşırtan bir şehir olduğunu söylerken kast ettiğim bu değildi. Aynı sokak için alt alta sıralanmış, duvara çakılmış üç sokak levhasına dünyanın başka neresinde denk gelirsiniz bilemem.
devamıKalabalık ve neşeli bir grupla sonbaharda Alaçatı’dayız. Bayılıyorum sakin yerlere diyorum yanımdaki arkadaşıma. Gülüyor, o yaşlılıktandır deyince de masadaki herkes gülüyor. Bir köyevinin avlusunda ağaçlar altında Ayşe Nur hanım ve oğlu tarafından işletilen Asma Yaprağı adlı lokanta burası. Uzunca bir masanın etrafında adeta filmlerdeki İtalyan aileleri gibiyiz. Her kafadan bir ses çıkıyor, kahkahalar yükseliyor.
devamıBu daracık sokaktaki insan, araç ve ticaret trafiği değil de, film platosunu andıran asırlık taş binalar şaşırtıyor.
devamıDüşünün! “Kim 500 Bin TL ister” adlı yarışmada yarışıyorsunuz. Sıra geldi son ve büyük soruya. Soru şu: “Her yola Roma’ya Çıkar” deyişindeki Roma nerededir? Düşünmeye bile gerek yok, Allahhhhh! deyip, İtalya cevabını yapıştırıyorsunuz ve kazanılan paranın nasıl harcanacağına dair hayallere dalıyorsunuz. Hayallerinizi yıkmak istemem ama cevabınız yanlış!
devamıIhlamur Kasrı her ne kadar 150 yıllık bir mekan olsa da, hikayesi 1700’lü yılların başına kadar kadar uzanır. “...Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı. Köşke çıkan üç basamaklı merdivenin önünde, yasemin dallarını aşamayan küçük bir fıskiye, tatlı bir şırıltı ile mermer havuza dökülüyordu. Ihlamur padişahın en sevdiği köşktür, burada dinlenir ve mütalaa eder.” diye anlatır ünlü Fransız edebiyatçı, seyyah ve bir dönem Fransa Dışişleri Bakanı olan Lamartine
devamıSon çeyrek asırda bazen tek başıma, bazen de bir gruba rehberlik yaparak birçok şehitliği ziyaret etmeme rağmen yerini rastlantı eseri bulduğum son şehitlik oldukça şaşırtıcı geliyor İstanbul’un göbeğinde, Şehzade Camii’nin hemen karşısında İstanbul’da bilinen en eski Osmanlı şehitliklerinden biri olan bu şehitliğin hem ismi, hem de hikayesi oldukça ilginçti. “Onsekiz Sekban Şehitliği”…
devamıYıllar sonra gene mutfağı ile efsane olmuş kenteyim. Uluslararası zincirin bir parçası olan otele gitmek üzere alandan taksiye biniyoruz, kent ışıl ışıl.
devamıYaş ilerleyince insan “uyku anarşisti” oluyor. Bu nedenden midir bilmiyorum gün her zaman olduğundan daha erken başladı. Galiba ters bir adamım. Sevdiklerim uyurken ben ayaktayım. Hal böyle olunca da insan bir çok şeyi tek başına yapmak zorunda kalıyor.
devamıGünümüzde Internet kullanımı artık vazgeçilmez bir hal aldı. Nereye gidersek gidelim cebimizdeki telefonlarımızdan veya bilgisayarlarımızdan dünyanın dört bir yanına rahatlıkla ulaşıyor, bilgileniyoruz, eğleniyoruz, saatlerce vakit geçiriyoruz. Internetsiz bir ortamı hayal etmek nerede ise imkansız.
devamıMısır denildiğinde ilk aklınıza gelen üç şeyi söyleyin deseler ne dersiniz?
Eminin sizin de aklınıza gelenler arasında kadim bir tarihi geçmiş ve Nil Nehri gibi olumlu etkenlerden ziyade, berbat hijyen koşulları...
devamıGeçmişe dair bir çok şey modern hayatın açımasız çarkları içinde yok olup giderken kültürel, doğal sit alanlarını, tarihi yapıları, eserleri, yerleşimleri, gelenekleri koruyup, kollamaya çalışan kişi ve kurumlar da yok değil.
devamıBir çok gezgin gibi ben de seyahatlerim sırasında hijyen konusunda pek takıntılı olmasam da bu konuda çıkan haberleri ve yazıları dikkatle takip ederim.
devamıLise yıllarından beri birbirimizi tanıdığımız bir düzine okul arkadaşımla aylık mutat “Hergele Yemeği” adını verdiğimiz ve hep aynı yerde yapılan toplantılarımızdan birindeyiz.
devamıYıllar önce Hollanda’nın Utreh şehrinde her sene düzenlenen ve farklı...
devamıBeyoğlu’nun dar yan sokaklarından birine, Kallavi Sokağı’na giriyorum hızlı adımlarla. İnsanlar bu sokağa burada bulunan ünlü Çerkes Lokantası için gelse de, ben 15 – 20 yıldır -nerede ise iş hayatına başladığım ilk yıllardan beri- onun için gelirim.
devamı“Çok yaşayan değil, çok gezen bilir” şeklindeki atasözünü son araştırmalar çerçevesinde “Çok üreyen değil, çok seyahat eden bilir” diye değiştirmenin zamanı geldi galiba.
devamıBerlin’in göbeğinde 5 m2 lik bir dönerci dükkanı düşünün. Önünde günün her saati yüzlerce metrelik kuyruk olan, ortalama 45 dakika ile 1 saat beklenen,
devamıBu satırları okuyacakların büyük bir kısmının yaşı metrosuz Türkiye’yi hatırlar mı bilmem ama ben çok iyi hatırlayanlardanım.
devamıSuriye’den kaçan mültecilerin Türkiye üzerinden Kos adasına kaçak yollardan geçişlerin en yoğun olduğu günlerde (2015 yılının Ağustos ayı) küçük teknemiz ile geceyarısını bir kaç saat geçe Turgutreis’den Vira Bismillah...
devamıDün hüzünlü bir vedaya tanıklık ettim. 122 yildir ayni mekanda hizmet veren “Meşhur Filibe Köftecisi”...
devamıTirşe mavisi deniz üstündeki yolculuk sonrasında motordan iniyorum. Deniz kıyısında beni beklediği kahveden, sigaradan çatallaşmış sesi ile otuz yıllık dostum yaşlı Taki’nin “Ela Kalamaras, Ela” diye seslenmesi ile sessizlik içinde kendi halinde oturan adalılar irkiliyor.
devamıUzun bir yolculuk daha sona erdi. Evden çıktığımda düğmesine bastığım kronometre, haritada dahi zor görünen Afrika’nın...
devamıSağdaki ilk köşebaşında 24 saat müşterilerine hizmet veren Şirdenci Bedo’ya kadar yürüyüp, dışarıda oturuyorum. Geçen zaman herşeyi değiştirdiği gibi sokaklarda iki tuğla arasında yakılan ateş üzerindeki kazanlarda pişirilen mumbarın sunuş biçimini de değiştirmiş.
devamıGecenin karanlığında uçağım tekerlerini yumuşak bir şekilde Adana Şakirpaşa Havalimanı pistine koyduğunda iş hayatımın ilk seyahati olarak bu şehire...
devamıAylardır planladığınız seyahat için olur da bir aksilik olur, tedbirli olayım deyip, olması gerekenden de erken geldiniz havalimanına.
devamıBilmediğiniz bir ülkeye yaptığınız seyahat sırasında bir suça karışıp, hapse düşerseniz ne yaparsınız?
devamıGecenin çöken karanlığıyla birlikte 14. yüzyılda inşa edilmiş, daracık sokaklardan oluşan Khan Al Khalili çarşısının çokça kalabalık ve renkli...
devamı